Azınlığın İktidarı: Tüm Ülkenin Küçük Bir Grubun Elinde Olduğu Yönetim Biçimi Oligarşi Nedir?
Bir ülkeyi yönetmek çok zor ve karmaşık bir iştir. Bu nedenle tarih boyunca komutanlar, liderler, siyasetçiler ve filozoflar çok farklı yönetim biçimleri tasarlamış ve uygulamışlardır. Bunlardan biri oligarşidir. Oligarşi aslında diğer hükümet biçimlerinden farklıdır çünkü hiç kimse sadece oligark olmamıza ve ülkeyi ele geçirmemize izin vermiyor.
Çok demokratik bir seçimle bile zaman içinde oligarşinin oluşması yani tüm yönetimin tek bir zümrede toplanması tarih boyunca pek çok farklı devlette görülmüştür. Daha da ilginci, bazı teorisyenlere göre oligarşi kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelin Oligarşinin ne olduğuna daha yakından bakalım.Ve bugünün nasıl olduğunu görelim.
Öncelikle ne olduğunu anlayalım; oligarşi nedir?
Dilimize Fransızcadan gelen bir terim olan oligarşi, Yunancada pek az anlam ifade etmektedir. oligove hükmetmek arkhein sözcüklerin türetilmesiyle oluşur. Grup gücü, azınlık gücü olarak da bilinen oligarşi; bir devletin tüm yönetimive ona bağlı organlar küçük bir grubun elindedir.
Peki, oligarşi tam olarak ne anlama geliyor?
Temel tarif biraz kafa karıştırıcı olabilir çünkü yönetimler aslında bir azınlık grubunun elinde mümkün olmuştur ve Bu azınlık ülkeyi de yönetiyor. Ancak oligarşi biçimindeki yönetimde en kaba hatlarıyla ağam paşa ile bir bağ vardır. Yönetimi elinde tutan küme, ortak çıkarları nedeniyle bu yönetimi benimsiyor.
Demokratik bir seçimle parlamentoya giren milletvekilleri oligark değildir. Ama bunların hepsi liyakate dayalı olmayan yönetim ekipleri Partilerine, cemaatlerine veya emsallerine göre dizayn etmek oligarşi yönetimidir. Yani yönetici grup, yönetimin tamamını sahiplerine teslim ediyorsa, siz oligarşisiniz.
Oligarşi ve aristokrasi aynı şey midir?
Uzaktan bakıldığında oligarşinin, uzun yıllardır uygulanan ve bazı ülkelerde halen uygulanmaya devam eden aristokrasi ile birebir yönetim olduğunu söyleyebiliriz. Bu değil aralarında son derece temel bir fark vardır;Aristokrasi altındaki bireylerin soylu ailelerden gelmeleri gerekirken, oligarşide durum böyle değildir.
Oligarkları birbirine bağlayan şey aslında ortada kurdukları çıkar bağlarıdır. Tıpkı dinden, mezhepten, milliyetten, ırktan veya aileden gelmelerine gerek olmadığı gibi. Sen benim sırtımı kaşı, ben de senin sırtını kaşıyayım da bir süre bu memleketin malını yiyelim. Görüşünü paylaşan herkes oligarşinin yönetiminde yer alıyor. Doğal olarak bunlar küçük bir küme oluşturur.
Çıkarcı bir yönetim biçimi olan oligarşi nasıl ortaya çıktı?
Açıkçası bu devletin bu tarihte bir oligarşi yönetimi kurduğuna dair bir bilgimiz yok ama ilk kişilerin oligarşiden bahsetmesi bizi şaşırtmayacağı gibi elbette. Antik Yunan filozofları Platon ve Arosteles’tir.Her iki filozof da oligarşiyi azınlığın despotik yönetimi olarak tanımlamış ve aristokrasinin yozlaşmış hali olarak tanımlamıştır.
Girişte de belirttiğimiz gibi, hiçbir hükümet biz oligarkız ve ülkeyi oligarşi ile yönetiriz demedi, ancak bu yönetim şekli tarih boyunca filozoflar tarafından görüldü ve uygulandı. sık sık eleştiri konusu olmuştur.Bu nedenle oligarşinin devlet yönetimi kavramı ortaya çıktığından beri var olduğunu ve hatta olması gerektiğini söyleyebiliriz.
Oligarşinin kaçınılmaz olduğuna dair tartışmacı bir görüş var:
Oligarşi ile ilgili en detaylı çalışmalardan biri 1876-1936 ortalarında yaşamış olandır. Alman sosyolog Robert Michels tarafından yapılmıştır.Çalışmalarında oligarşinin tarih boyunca nasıl uygulandığını inceleyen Michels, oligarşinin geleceğini de tahmin etmiş ve Oligarşinin Tunç Kanunu adını verdiği bir teori ortaya atmıştır.
Oligarşinin Tunç Maddesine göre hangi hükümet biçimi uygulanırsa uygulansın, hangi siyasi sistem yönetilirse yönetilsin. sonunda hükümet biçimi oligarşiye dönecektir.Çünkü siyasi rakiplerini geri planda tutmak isteyen iktidar, değerli makam ve mevkileri sınırlandıracaktır.
Şaşırtıcı ayrıntılardan bahseden Michels’in teorisine göre, bu sınırlamalar özellikle Çünkü ekonomiyi ve medyayı kontrol eden işverenlerin tekeline bırakılacak. Siyaset mesleği olmayan bu kişiler yüzünden yönetim ister istemez bir oligarşiye dönüşecektir. Oligarşiyi özetleyen şu cümle son derece çarpıcıdır; “Tek bir siyasi parti vardır, o da iktidar partisidir.”
Oligarşinin tarihteki en somut iki örneğini görmek mümkündür:
Dünya yakın tarihine iz bırakmış iki nadide devletten biri. Biri Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, diğeri ise Nazi Almanyası. Biri faşizmin, diğeri komünizmin kalesi olmuş ve İkinci Dünya Savaşı bu iki devletin kanlı çatışmalarıyla geçmiştir. Birbirine benzemeyen bu iki devletin ortak noktası şaşırtıcı bir biçimde oligarşidir.
Sovyetler, emekçilerin yönetimi olarak lanse edilen bir devlet olmasına rağmen, ülke aslında Komünist Parti’nin en yüksek karar alma organıdır. 15 kişilik bir Polit Dairesi tarafından yönetiliyordu. Neredeyse aynı parti sistemi Naziler tarafından da kullanıldı. Diğer bir deyişle, Robert Michels’in dediği gibi, oligarşi siyasal sistemden bağımsız gelişebilirdi. Yakın zamana kadar Yunanistan, Arjantin, Şili ve Portekiz’de bu tür örnekleri görmek mümkündür.
Peki, bugün hala oligarşi ile yönetilen ülkeler var mı?
Şu anda bildiğimiz kadarıyla, hükümet biçiminin oligarşi olduğunu ve oligark olduklarını açıkça söyleyen bir yönetim yok. Ancak oligarşinin Tunç Hukuk teorisini de unutmamak gerekir. Düşündüğünüzde bugün bile birçok ülkenin oligarşi ile yönetildiğini söylemek mümkün. Bunları tek tek adlandırarak bahsetmek mümkün değil.
Ülke yönetiminin küçük bir grubun elinde olduğu yönetim biçimi. Oligarşi nedir sorusuna yanıt olarak, tarihsel süreçteki yeri ve günümüz dünyasındaki etkilerinden bahsettik.Michels’in teorisi ürkütücü ama gerçek olduğunu görmek daha da ürkütücü.